28 Temmuz 2009 Salı

Zlatan Ibrahimovic'in Sınırsız Egosu


Dev takas gerçekleşti ve Barcelona Eto'o+43.5 milyon Euro+Hleb (1 yıl kiralık,senelik ücretinin %70'i Barcelona tarafından ödenecek) karşılığında Ibrahimovic'i renklerine bağladı.Takas üzerinden kim karlı çıktı muhabbeti yapmak niyetinde değilim,önümüzde koca bir 2009-2010 sezonu var,hep beraber izleyip göreceğiz bu takasın taraflarına neler getirip onlardan neler götüreceğini.Benim derdim bir türlü kanımın kaynamadığı babası Boşnak,annesi Hırvat,kendisi İsveçli golcümüzle...

Öncelikle şunu belirteyim;bazılarının dediği gibi sporcu ve sanatçının yalnızca mesleğiyle değil,karakteriyle de gençlere örnek olması gerektiği fikrine katılmıyorum.Bir insan başkalarına örnek olmayı kendine bir görev olarak görüyorsa bu başlı başına bir kendini beğenmişliktir ve kimse kimseye örnek olmak zorunda değildir.Ama bir futbolcu örnek olmasa da,en azından antipatik olmamayı bilmeli,işine ve takım arkadaşlarına saygılı olmalı.

Zlatan Ibrahimovic şu anda dünyanın en iyi santrforlarından biri,birçok kişiye göre en iyisi.Ama bir insanın bu kadar antipatik olması için özel bir çaba sarfetmesi gerektiğini düşünüyorum.Bence o da olan bitenin farkında ve bunu bir imaj olarak kullanıyor;çok yetenekli ve bir o kadar da umursamaz,laubali ve ukala olmak hoşuna gidiyor.Ibrahimovic deyince akıllara yalnızca çalımlarının ve gollerinin değil;basına verdiği demeçlerin de gelmesini ve bu açıklamaların manşetlerde olmasını istiyor olmalı.Yoksa dediğim gibi,sanki antipatiklik sınırlarını zorlamak ister gibi bir hali var.

Daha Ajax'ta oynadığı yıllarda,yani henüz genç ve gelecek vaadeden bir oyuncuyken;John Carew Valencia'da oynuyordu ve o zaman İskandinavya'nın en ünlü golcüsüydü.Muhabir John Carew hakkında ne düşündüğünü sordu Ibrahimovic'e,onun cevabı ise şöyle oldu:'Carew'in futbol topuyla yaptıklarını ben bir portakalla yaparım.'Ayrıca 3 yıl Hollanda'da kalmasına rağmen hemen hemen hiç Hollandaca konuşamadığı söylenir (ki bu bize yabancı bir durum değil;ülkemizde 5-6 yıl kalıp tek kelime Türkçe öğrenmeyen futbolcuları düşünürsek).

Juventus şike skandalı nedeniyle küme düşürüldüğünde ikinci ligde oynamasının imkansız olduğunu,ikinci ligde oynayamayacak kadar kaliteli bir futbolcu olduğunu söyledi.Tabi ki birinci ligden bir takıma gitmek istemek onun en doğal hakkıydı;hele de Inter reddedilmesi güç bir teklif sunmuşken...Peki o sene takımdan ayrılmayan Buffon,Del Piero,Nedved,Trezeguet (ki el ele takımı birinci lige geri çıkardılar) ikinci ligde oynayacak kalitede futbolcular mıydı?Veya onlara hiç transfer teklifi sunulmamış mıydı?Milan Buffon'u almak için teklif üstüne teklif yapmıyor muydu?Soruların cevaplarını siz de biliyorsunuz.

İsveç Milli Takımı'nın katıldığı büyük turnuvalarda bekleneni verdiğini söylemek çok güç.2002 Dünya Kupası'nda ikinci turda Senegal ile oynadıkları maçta dünya umurunda değilmiş gibi oynayıp halı saha maçlarında bile yapılmayacak hareketler yaptı ve İsveç elendi.2004 Avrupa Şampiyonası'nda idare etti,2006 Dünya Kupası'nda varlığı ile yokluğu belli değildi.2008 Avrupa Şampiyonası'nda gruptaki son maç olan Rusya maçında sıkı markajdan kurtulamadı ve İsveç grup maçlarının ardından evine döndü.6 Eylül 2006'da Liechtenstein ile oynanacak Dünya Kupası Grup Eleme Maçı'ndan önce kamptan Christian Wilhelmsson ve Olof Mellberg'le birlikte izin almadan ayrılıp gece klübüne gitti;teknik direktör Lars Lagerback'ın verdiği cezaya diğer iki futbolcu itiraz etmezken o milli takımı bıraktığını açıkladı,aklına ne geldiyse birkaç maç sonra geri dönmek istedi ve isteği kabul edildi.

Inter'deki performansı hiç şüphesiz çok etkileyiciydi;88 lig maçında 57 gol,6 İtalya Kupası maçında 3 gol ve ve Avrupa Arenası'nda 22 maçta 6 gol.Tabi ilk göze çarpan lig performansı;ligde birbirinden güzel goller attı Ibrahimovic ve 2008-2009 sezonunu gol kralı olarak tamamladı 25 golle.Ama Inter 2008'de Liverpool'a,2009'da da Manchester United'a elenirken yokları oynadı Zlatan.Jamie Carragher ve Rio Ferdinand Ibrahimovic'e adım attırmadılar ve doğal olarak Bologna veya Reggina'ya attığı gollerin benzerlerini göremedik.Özellikle 2009'da Old Trafford'da 2-0 kaybettikleri maçta İngiliz seyircisinin her dışarı attığı şuttan,her yaptığı top kaybından ve her United'lı oyuncuların içinden geçmeye çalışıp da başarılı olamayan girişiminin ardından onunla dalga geçmeleri ve tribünden yükselen alaycı kahkahalar onu bir hayli rahatsız etmiş olacak ki;'Eğer Şampiyonlar Ligi'nde başarılı olacak bir kadro kurulmayacaksa ayrılmayı düşünüyorum' gibi son derece absürt ve saygısızca bir açıklama yaptı.Beyefendi harikaydı ama J.Zanetti,Materazzi,Cambiasso,Vieira gibi futbolcular onun gibi bir futbol tanrısıyla oynamayı haketmiyorlardı;acilen daha iyileri alınmalıydı!

Ve bugün imza töreninde yaptığı kendisi gibi büyük futbolcuları kaybetmenin bir klüp başkanı için çok zor olduğu ve Massimo Moratti'nin bunu göze alabilmesini takdirle karşıladığı yönündeki açıklamalar.Bugün de beni şaşırtmadın Zlatan,sağolasın!

Sonuç olarak Zlatan Ibrahimovic Barcelona'ya hayırlı olsun;umarım makine düzeninde işleyen bu takım kalitesi tartışılmaz ama egosu tavan yapmış bir futbolcuyu içine sindirebilir.Belki de çok küçük bir ihtimal de olsa Ibrahimovic egolarından arınıp bir takım oyuncusu olmayı öğrenir.Bekleyelim ve görelim... 

25 Temmuz 2009 Cumartesi

Guy Ritchie Sherlock Holmes ile Geliyor


İngiliz yönetmen Guy Ritchie'nin yeni filmi Sherlock Holmes 25 Aralık 2009'da vizyona girecekmiş.Hemen her filminde usta aktörlerlerle çalışan yönetmenin bu seferki yıldızları Robert Downey Jr (ki çok severim,hafiften de Xavi'yi andırır) ve Jude Law (bunu da kızlar çok sever,ayılıp bayılırlar bunu bir filmde görünce).

Filmin nasıl birşey olacağını bekleyip göreceğiz ama Guy Ritchie yapmışsa iyidir gibi son derece yüzeysel ama bir o kadar da haklı çıkma ihtimalimin yüksek olduğu bir tahmin yapıyorum.Guy Ritchie'nin yönetmenliğini üstlendiği dört film hayatımda izlediğim en güzel filmler arasında kafadan ilk ona girer.Bunlar 'Lock Stock and Two Smoking Barrels','Snatch','Revolver' ve son olarak 'Rocknrolla'.Guy Ritchie filmleri genelde mafya babaları,gangsterler,yozlaşmış polisler veya senatörler,göçmenler ve bir baltaya sap olamayıp kendini olayların ortasında bulan veya zorla buldurulan saftiriklerin para,silah,mücevher,tablo,arsa benzeri şeylerin peşinde koşmalarıyla ve sürekli birbirleriyle yollarının kesişmesiyle geçer.Ama 41 yaşındaki yetenekli İngiliz bu hikayeyi her seferinde o kadar içinden çıkılmaz ve bir o kadar da eğlenceli bir şekilde izleyiciye sunar ki ortaya iki saatlik bir ziyafet çıkar.Bazıları ona 'İngiliz Tarantino' dese de ne onun kadar şiddet yanlısıdır,ne de onun kadar fantastik öğe meraklısıdır.

Filmlerine yazar ve yapımcı olarak da katkıda bulunan Ritchie birbirinden ünlü aktörleri bir araya getirmesiyle de ünlüdür.Jason Statham,Brad Pitt,Vinnie Jones,Benicio Del Toro,Ray Liotta ve Gerard Butler aklıma gelen ilk isimler.Jason Statham bir ropörtajında 'Guy istesin hemen koşarak o projeye katılırım' derken;Brad Pitt'in de 'O ne yaparsa yapsın ben de varım' dediği rivayet edilir ki böylesine ünlü ve büyük aktörlerin saygısını kazanmak başlı başına bir başarı hikayesidir bence.

Oyuncuların yanında film müziklerini de özenle seçer bu şahıs.Lou Reed'den The Clash'e,Massive Attack'ten Oasis'e,The Stranglers'dan James Brown'a onlarca ünlü sanatçı ve grup Guy Ritchie filmlerinde klasik olmuş şarkılarıyla yer alır ve bu şarkılar o sahneye cuk otururlar.

Hiç mi kötü yanı yok bu adamın derseniz var,o da karısı diye Madonna'ya çektiği 'Swept Away' adlı bir gemi yolculuğu ve bu yolculukta nefretten aşka dönüşen bir ilişkinin anlatıldığı,yazarken bile sıkıldığım bir filmi de mevcut Ritchie'nin.Ama bence Madonna denen şahıs 'Braveheart (Cesur Yürek)' veya 'The Godfather (Baba)' gibi başyapıtları bile tek başına fiyaskoya çevirebilecek kadar kötü bir oyuncudur,orası da ayrı bir konu.

Neyse artık Madonna'dan da boşandığına göre ortada bir sorun kalmamış gibi gözüküyor.Guy Ritchie Aralık'ta 'Sherlock Holmes' ile yara yara geliyor.Yürü be Guy,kim tutar seni!

24 Temmuz 2009 Cuma

Güzel İnsan Tomas Zapotocny


Çek Cumhuriyeti'nde yılın savunma oyuncusu seçildi,Udinese'de gayet iyi bir performans ortaya koydu,Beşiktaş'ta Sivok ile iyi bir ikili oluşturdu,Sivok sakatlanınca yanında oynayan Gökhan Zan'ın açıklarını kapatmak için canını dişine taktı.Fabian Ernst'in transferiyle 6 yabancı sınırlaması dolayısıyla yedeğe çekildi,çıtını çıkarmayıp her golde ve galibiyette çılgınlar gibi sevindi.Ender oynama şansı bulduğu ligin ikinci yarısında performansı yine vasatın üstündeydi.Her defasında Beşiktaş'ı sevdiğini ve bu takımın bir parçası olmaktan gurur duyduğunu söyledi.Sezon sonu şampiyonluk kutlamalarındaki müthiş coşkusu ve sempatik hareketleriyle herkesin takdirini kazandı.

Peki sonuç ne oldu?Sezon biter bitmez gönderilecekler listesinde adı geçmeye başladı.Şaka mı bu derken gerçek olduğu anlaşıldı.Kasımpaşa ile anlaşamadı,İspanya kampına götürülmedi ve şimdi eski teknik direktörü Ertuğrul Sağlam'ın takımı Bursaspor'la kiralık olarak anlaşmak üzere.Sessiz sedasız,hiç mızmızlanmadan,efendiliğini hiç bozmadan...

Umarım hangi takıma giderse gitsin başarılı olur ve daha da büyük takımlara yolu düşer.Gerek futbolculuğuyla,gerekse karakteriyle bunu sonuna kadar hak ediyor Zapo;rahmetli Vedat Okyar'ın deyişiyle Türkiye'de görmeye alışık olmadığımız kadar 'güzel insan'.Biraz fazla duygusal oldu farkındayım ama birçok futbolseverin benimle hemfikir olduğuna eminim.Başarılar Zapo,herşey gönlünce olsun.